4. Bölüm
Ayağa
kalktığımda karnımın gurultusunu duydum, kendime yiyecek bir şeyler alıp daha
sonra da dış görünüşümü değiştirmeliydim. Çantayı sırtıma yükleyip içinde
olduğum binadan çıktım.
…
Yemeğimi
yedikten sonra kuaföre gittim ve saçlarımı kesip düzgün bir şekle soktum,
aynaya baktığımda gülmeye başladım, tıpkı eski zamanlardaki gibi gözüküyordum.
Bunu gören kuaför makası bırakıp sırıttı,
“Buralarda
benden güzel kesen yoktur oğlum, gelecek sefer de bana gel.”
Gülmemi
kesip ayağa kalktım,
“Gelirim.”
Kuaförden
çıktıktan sonra elimi çantaya daldırdım ve bir saat gördüm, o kadar zengin biri
taktığına göre pahalı bir şey olacağını düşünüp saatçiye doğru yola koyuldum.
…
Tüm
sokakları gezerek en gösterişli saatçiyi aradım ve bir tane bulmuştum bile.
İçeri girdiğimde biraz stres oluştum çünkü yeterince iyi Türkçe konuşamıyordum,
“Buyur
oğlum.”
“Merhaba,
ben bu saati satacaktım size.”
Adam
gülerek yanıt verdi,
“Nerelisin
sen böyle?”
“Fransa,
eskiden çok gelirdim Türkiye’ye.”
“Ohoo,
otur hele şöyle sana bir çay vereyim. Benim bir kız var on sekiz yaşında. O da
çok istiyor Fransa’ya gitmek. Başımızı ağrıtıyor sürekli Fransa da Fransa.”
Gösterdiği
yere oturdum ve utanarak gülümsedim,
“Fransa
güzeldir.”
“Güzeldir
oğlum güzeldir de bizim hanım hiç sevmez öyle gâvur memleketlerini.”
“Gâvur?”
“Ha…
şey işte daha oğlum. Siz varsınız ya… Hani. Gâvursunuz ya anladın sen beni”
Gülerek
adama saati gösterdim, adamın tepkisi görülmeye değerdi, şaşırmış ve biraz da
korkmuş bir ifade ile yüzüme baktı.
"Alman
saati bu, çok pahalıdır. Aynısı bende vardı, çok eskiden birine satmıştım
yeniden bana geleceğini hiç tahmin etmezdim, fakat mutluyum da bu tür saatler
eskiyince değeri de artar"
Adam
bana saati anlatırken dışarıdan gelen yüksek sesler ile ayağa kalkıp hemen
dışarıya çıktı, şaşkınca ben de peşinden gittim.
Adamın
morali bir anda bozuldu ve karşıdaki kızı gösterdi,
“Şu
bağıran kız, çok üzülüyorum ona. Bir süredir o otelde tek kalıyor, yaşı da
küçük.”
Elindeki
çaydan bir yudum alıp konuşmaya devam etti,
“Sürekli
otel sahibi ile tartışır, sürekli bir bağrışma olur. Adam kızı çıkartmak
istiyor fakat kız hep daha fazla kalmak istiyor. Gidecek yeri yok belli ki.”
Saatçinin
masasından saatimi geri alıp adama gülümsedim,
“Kızına
iyi bak.”
Şaşkınca
bana bakarken dışarı çıkıp kıza doğru yaklaştım. Kızın durumunu anlamamın
imkânı yok fakat küçük yaşta ben de kimsesiz kalmıştım. Onu bu durumdan kurtarmak
belki kendimi işlediğim suçların psikolojisinden uzaklaştırırdı.
Yolda
yürür gibi ilerleyip kıza çarptım ve elindeki çantanın düşmesi ile tüm
eşyaların çevreye yayılmasını sağladım, zaten sinirli olan kız daha da fazla
delirmişti, bir sen eksiktin diyerek yerdeki eşyalarını topluyordu.
Özür
dileyerek eğildim ve etraftaki eşyaları çantasına koyarken elimdeki saati de
çantaya attım. Kızın kızgın bakışları ile apar topar kalkıp yoluma devam
ettiğim sırada arkamdan sağ ol diye seslendi. Tek elimi yukarı kaldırıp üzgünüm
dedim ve yürümeye devam ettim.
Adamın,
çabuk eşyalarını topla diye bağırması ile kız yukarı çıktığında ben de bir
binanın arkasına saklandım. Neler olacağını merak ediyordum.
Yaklaşık
on beş dakika sonra kız apar topar dışarı çıkıp etrafta anlamsızca koşuşturdu,
çevredeki dükkânlara girip beni soruyordu. Çok geçmeden vazgeçip otele doğru
ilerledi, fakat müdürün ona bakışları tıpkı girme der gibiydi. Kız bir süre
duraksayıp elindeki saate baktı. Daha sonra tedirgin bir halde saatçiye girdi.
Saçma bir şekilde mutlu olmuştum, bir anda tüm bedenime enerji gelmiş gibi
hissediyordum. Birkaç dakika sonra kız elinde yüklü bir para otele girdi,
ardından saatçi adam dükkânından çıkıp etrafa bakındı, o sıra ben de
saklandığım yerden çıkıp adama baktım. Beni görüp gülümsedi ve elini salladı.
O
sıra yanımda babamı gördüm, korku dolu bakışlarla ona baktım. Araba sürüyordu
ve ben de arabanın içerisindeydim.
“Heyecanlı
mısın James?”
Yorumlar
Yorum Gönder